Seni güzel olan herşeye benzetebilir bu yüreğim; Çünkü; Güzelliğine çirkin olan hiçbirşey yaklaşamaz...
Bir bardak çay olsan mesela?
Şöyle karlı bir İstanbul kışının günü,yanında simit... Yer Kızkulesi olsa,bankta oturmuşuz karşımızda,tümm zarifliği? Soğuga,yağan kar tanelerine inat, İçimi Sevdan gibi ısıtabilir her zerresiyle...
bu aşkın öznesi sensin yüklemi ben… sağır geceler sesimi duyurur mu lümpen saatler bir ışık huzmesi çöker ansızın her an esir düşerim yalnızlığa sensizliğe çıkar yollar vurgun sokaklarda yorgun bekleyişlerim…
bu aşkın öznesi sensin yüklemi ben… sağır tüm saatler lügatimdeki tüm sözceler kayıp seni anlatmaya yıkım tüm şehirler bu şiir gibi tarumar olan savaş meydanındaki enkaz gibi… bu aşkın öznesi sensin sevgilim yüklemi ben…
acısı haz, kıpırtısı tatlı bıraktığı tesir muammada saklıaşk yok diyor birileri kısmen de olsa var hakkı; zaten aşk varlıkta yok olmak aşk yaratılış aşk doğuş öznede gizli olmak gibi bir kayb’oluş… yok olmadan var olmak işte ilâhî bir s’ır…
bu aşkın öznesi sensin sevgili yüklemi ben… acıma sız sızabildiğin kadar acımasız tüm nesnelere inat kanat vuslatımı anlat, renklere ilham veren sevgilim hatırlat yeniden aşkı t’aşkın, renklerinden taşan bir tablo gibi uçarı, coşkun damlalar gibi her damlanın alemi renklere boyaması gibi her renk senin izin sevgili izini sürmek, izinde olmak, yüz sürmek toprağına ummanında boğulmak, yeniden doğmak aşkına…
Her aşkın bir cilvesi vardır. Bülbülle gülün aşkının cilvesidir kavuşup hasretlerinin son bulmamasıdır. Yani vuslatın hep bir başka bahara kalması. Bülbül öttükçe gül açmış, açtıkça kokusu bütün aleme yayılmış, gül utancından gonca haline dönmüş, bülbül gülün bu halini görebilmek için ötmüş ötmüş ötmüş. Gelgelim Gülün tomurcuktan gonca haline geçtiği sıra bülbül hep bitap düşüp yorgunluktan gaflete, uykuya dalmış.Her uyandığında gül açmış bülbül feryat edip göremediğine yanmış..
O günden beri her sabah vakti bu ızdıraplı aşk tekerrür edip durmuş. Bülbül sevdiğinin gonca halini görebilmek ümidiyle bir ömür ötmüş. Gül ise sevdiğinin en güzel halini görebilmesi ümidiyle bir ömür boyu açmış açmış solmuş
Ne gül sevmek kolay,ne de gül olmak. Bülbül olmayı seçtiysen bir ömür yanacaksın. Gül olmayı seçtiysen bir ömür solacaksın... (Alıntıdır)
Ama hiç vazgeçmemişler,kavuşamama ihtimalleri,kavuşma ihtimallerinin yanında dev bir dağ gibi büyükse de!Hiç vazgeçmemişler...
Hatta kavuşabilmek için feda olmayı bile seçmiş kimi aşıklar...
Esrar Dede ise feda olmayan Aşığı aşıktan bile saymamış...
Davasını terk etsin bülbülde feda yoktur! Bir nükteciği Aşkın,pervanede kalmıştır...
Seni güzel olan herşeye benzetebilir bu yüreğim; Çünkü; Güzelliğine çirkin olan hiçbirşey yaklaşamaz...
Bir şarkı olsan mesela?
Her defasında güftesindeki sevgi kelimeleriyle gönlümü okşayan,her nağmesinde içimi huzura erdiren... Beraber olduğumuz anlar gibi adeta... Gönüllerimiz Sevgimizle yumuşacık ve daima mutlu,huzurlu...
Seni bir kere sevdim... öyle bir "bir kere" idi ki o gözlerinin içine baktıkça; her defasında artan bir kere...
şimdi göz gözeyiz seniMle,gözlerine bakarak bunları söylemek duygusu, ne kadar kelimeyle ifade edilmeye çalışılırsa çalışılsın beyhude...
Deniz kenarında bir bankta oturuyorlardı,saatler akşam vaktini gösteriyordu.Denizden gelen esinti ılıktı,güneş son ışıklarından faydalandırmak istercesine nazlı nazlı denize gömüyordu kendini...
Sevenler kavuşalı dakikalar olmuştu yada bankta uzun süre sessizce elleri ellerinde oturup birbirlerinin gözlerinin içine baktıkları için geçen zamanın farkında değillerdi...
Bayan sordu :" -Nasılsın? " gülümsüyordu,içindeki mutluluk yüzüne vurmuştu...
hep böyle karşılarlardı birbirlerini,ya kocaman bir mutluluk gülücüğüyle ya da içinden,yüreğinden kopan bir "Canımmmm" nidasıyla...
Erkek cevapladı : "-İyi olduğun kadar iyiyim..." erkekte gülümsüyordu ve kelimeleri enerji doluydu...
Gülümsedi bayan da,uzun uzun konuştular,martıların kanat çıpışlarından,balıkların suda nasıl nefes aldıklarına,havanın ne kadar güzel olduğundan...bunları ve diğer tüm güzel şeyleri konuşuyorlardı ılık rüzgar birbirlerine kokularını karıştırken...bayan zaten başını yasladığı yerden sevdiğinin kokusunu pek ala soluyabiliyordu.
zaman geçti,erkek : "-biliyor musun" dedi...
"Seninleyken zaman...hep çok güzel,hep çok mutluluk verici,hep doyumsuz...ve hep..."
Bayan,erkeğin solundan,tam da onun sevgisi ile çırpınan ve kendisinin sahip olduğunu bildiği yüreğin üstünde yaslı duran başını usulca kaldırdı ve yüzüne bakarak;
"-Ve Hep...?"
soru sorduğu kısımda,bayan kaşlarını yukarı kaldırmış,meraklı gözlerle bakıyordu...
Güzeldi...Çok güzel...
Her hallerine aşıktı erkek sevdiğinin.Yüzü,gözleri,saçları hepsine dünyanın en güzel yüzü,gözleri,saçlarına bakıyor hissediyor ve gözlerini alamıyordu bayanın güzelliğinden...
Erkek usulca " - ve " dedi...
"-ve çok hızlı sevdiğim,hepp çok hızlı"
bu kelimeleri tane tane söylüyordu.Adeta beraberken hızla akan zamana inat!
Sanki yaşlı bir kişinin bastonuyla sonuna hiç varmak istemediği,sona varmaktan çok,o yolda yürümeyi sevdiğini hissederek,ağır ağır yürümesi gibi usulca...
erkeğin gözleri de bayanın ki gibi dolmuştu ve bayan gizlemek için başını yine o çok sevdiği yere aynı şekilde koydu...
Gün batmış,akşam olmuştu...
18 Mayıs 2015 Pazartesi
Sazımın feryadı,sana olan hasretimden...
17 Mayıs 2015 Pazar
Canımsız bir mesaj Kabartma tozsuz,yumurtasi şekerle bile cirpilmamiş,piştigindeyse bir simitin bile yaninda incecik krep kadar kalan bir kek gibi...
Çorak toprak olur saksın,kurumuştur kışın sertliğinde tüm çiçekler Ki sesinden yoksunken de aynı şekilde kalbin... Sonra biraz su serpersin saksıya, Bir günaydının gelir ya da bir canımmm'ın mesela Aynı cansuyu etkisini yapar... Sonra saksıda yoncalar yeniden filizlenir Gönülde sevdanın sıcak esintisi kış günlerinin sertliğini siler atar...