30 Ağustos 2015 Pazar

Gel Birbirimizin Kadrini Bilelim...

Günlerdir sık sık aklıma gelen bir cümle;

"Gel birbirimizin kadrini bilelim...
Çünkü ansızın ayrılacağız birbirimizden..."


Hz Mevlana,bir çok sebepten dolayı bir süreliğine Hz Şemsten ayrılır,bu ayrılığa dayanamaz,üzüntülere gark olur ve evladını gördüğü bir rüya üzerine Şam'a yollar,evladı yola çıkmadan evvel de ona şöyle söyler;

Gitte gel hadi.
Nefesin alıncaya kadar gel.
Göz kırpıncaya kadar gel.
Ne olur evlad hemen gel.
Gitte al onu öyle gel.

Öyle de olur,Güneşim,Ay'ım dediği Şems'i ile beraber gelir Sultan Veled...

Bir süre sonra yeniden gider ki bu gidiş kesin gidiştir ve bir daha hiç dönmeyecektir artık.Bunu bilir Hz Pir,ama hiç inanmak istemez bu bildiğine,hasretinden yanar,yakılır...
Rubailer dökülür dudaklarından;


Nerde bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
kaçan bir kul gördünüz mü ey insanlar, de,
tertemiz kokan bir kul gördünüz mü,
ay parçası bir yüzü var,
baştanbaşa fitne.

Savaş vakti tez gider, de, tellal,
barış vakti uysal olur, de.

Nerde bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
ince boylu, güler yüzlü, tatlı sözlü,
tez canlı, çevik bir kul gördünüz mü?
sırtında bir al kaftan taşıyor.

Kucağında bir rebap, elinde bir yay var, de, tellal,
çaldığı hep güzel, hep sıcak havalar, de.

Nerede bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
onun bağından bir meyva devşiren var mı ey insanlar, de,
onun gül bahçesinden bir demet gül deren var mı?

İş ki çıksın bir habercik getirsin biri ondan bana, tellal
çıksın biri ondan bana bir şeyler desin iş ki,
söyle, verdim canımı ona gitti, tellal,
verdim ona gitti.
 

Ondan her haber getirene bir hediye verir.Sarığı,Hırkası derken...

Bir gün biri gelir Güneşini gördüğünü söyler Pir'e,bir dinler ve yine hediyesini verir gelen adama.Evladı artık dayanamaz ve adamın bir sahtekar olduğunu,Hz Şemsi görmemiş olduğunu anlatır Hz Mevlanaya...

Hz Pir der ki;
"Yalanına çulumu verdim,sahisine canımı veririm.."
 
Kavuşunca ayrılık vakti,doğunca ölüm vakti,başlayınca vesselam "son"a doğru gider her şey...

Her şey böyle olmuştur,böyle de olacaktır hiç değişmez.

Bunu bilir insan da hep unutturur kendine çünkü yine aynı insan,hoşuna gitmediği şeyleri siler atar kafasından.
Hatta öyle bir atıştır ki sanki;

Yaşandıysa hiç yaşanmamış gibi,daha henüz yaşanmamışsa da hiç yaşanmayacakmış gibi siler.
Yaşanmışları unutmasa yaşayamaz der büyükler,insanın yaşadığı her acıyı,aynı şiddette her zaman hissetmesi insana dünyada yaşamasına imkan vermez de derler...

Kavuşunca ayrılık vakti filan diye karaladığım satırların hepsini biliyordum da...Sanki hiç olmayacakmış gibi düşünüyor,varsayıyordum.

Bu tam bir ayrılık değil elbette,hatta bundan sonra belki kısa veya orta süreli yaşanacak olanlar da belki tam bir ayrılık olmayacak.

Doğdum,yaşıyorum ve bir gün gelecek ve ben buralardan herkesin gittiği gibi gidicem ve o kesin gidiş öncesinde yaşananların hepsi aslında tam bir ayrılık olmayacak bizim için.


Ama sana bir sır vereyim mi?
Ben...
Sana kavuştuğumda...
Yukarıda anlattığım her şeyi çoktan kafamdan silmiş ve sanki dünyanın sonuna kadar hiç bıkmadan,hiç ara bile vermeden seninle sanki diz dize muhabbet ediyormuşum gibi hissedeceğim...











28 Ağustos 2015 Cuma

Hâl...

Bu yaşananlar bir cezaysa bana,zarar verdim sana diye hala uzaklaşmak,kaçmaksa niyetin?
Onlarca cümlelerime hala içinden bir tek sevgi dolu kelime gelmiyorsa cevaben...
Bil ki sonraları belki de bu zamanları keşkelerle anıcaksın...
Belki de iyi kilerle...?

 
Nefes yetmez,zaman geçmez oldu...

bir resim,bir şiir...


Resim Çanakkalede fakirin objektifinden...

Resmin isim babası Sunay Akın...

"Yanındaki beton binaya yaslanması gibi köhne bir evin"
"Seni bir çivi gibi çaktım çünkü beynime ve toplayıp bütün kerpetenleri attım denize..."

27 Ağustos 2015 Perşembe

gecenin bir saati uykusuzun karalama defteri

Bu sevginin tadını anlatmak imkansız...
Hani bir elmanın lezzetini anlatmak gibi;
Hayatında hiç elma yemememiş bir kişiye bu lezzet nasıl anlatılabilir ki?
Bir misal,bir kıyas verilmeden nasıl anlatılabilir?Hangi cümlelerle?
Benzeri dile gelir,kağıda düşer belki...
Kimisi serttir,kimi yumuşak?suludur?ağızda dağılır?Buna benzer cümlelerin hiçbiri gerçekten bir elmanın tadını izah edemez..?
 
Sadece lezzetin hissine varmak yeterli mi?bir de idrak kısmı var;
kişinin yaşadıklarından kendine çıkarttıkları öz hisleri...
 
işte bendeki seni anlatmam bu elmanın lezzeti gibi imkansız,ne mana ifade ettiğini,nasıl hislere garkettiğini...
Çünkü bir kişinin bendeki seni anlaması için o elmayı benim öz hislerimle tatması gerekir ki bu imkansız işte...
 
Her zaman aklımda olduğunun,kıymetinin,sana olan hislerimi ifade edebilecek bir cümle yok...Bu edilmiş klişe,beylik laflardan filan değil?şair diyor ya?
"öyle o olmadan yaşamayam gibi beylik laflar etmeyeceksin "diye...
 
O şair,hiç benim sana verdiğim kıymet gibi birine kıymet vermedi biliyorum.Çünkü o şair hiç ben olmadı?ben gibi olabilir,ben gibi herkes sevebilir,kıymet verebilir...
Hep gibi olur...bir benzerim yani...
 
Hiç kimse benim seni sevdiğim gibi sevmedi,sevemeyecek...
Bu ukalalık değil asla sevdiğim,en yücesi,en çok olanı benim demiyorum,diyemem...
 
Mana şu ki;BEN OL DA BİL...

26 Ağustos 2015 Çarşamba

Sevgilerde...

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.
Behçet Necatigil
 
 
 
Hayat bu kadar hesapsızken,sevgileri hep geniş zamanlara mı saklamak gerekir?