29 Eylül 2015 Salı

Adam hasret içerisinde dudaklarında Nihavent bir şarkı fısıldıyordu,sesinin hep ukala ve çirkin olduğunu biliyordu ama nasılsa odada kimse yoktu,hayalindeki sevdiği ve adam yanlızdılar...

"Bir kerre bakanlar unutur derdi günahı"


Gözlerinde sanki ömründe o güzelliği ilk defa görmüşçesine şaşkın ve hayretli hal vardı!O çok beğendiği resme dikkatle bakıyordu...

"Görmem gözünün nûruna daldıkça sabahı"

Resimdeki kadının elbisesinin rengi siyahtı ve siyahı eskiden o kadar da çok sevmeyen kendisine şaşırıyordu adam..!

"Ben hiç bu kadar sevmedim ömrümce siyahı" diye şarkıyı okurken aklından bu geçiyordu,haklıydı şair evet!Ömrünce bu kadar sevmemişti siyahı adam...

Bir çok geceler o resimle uyumuş,o resimle uyanmıştı tebessümle...Kimi zaman fecre kadar hatta o resmi seyretmişti sanki gerçekten yatağındaymışçasına...

Sabahladıkları günleri anımsayarak,ne zaman olacağını değil,olacağı bile şüpheli olan kavuşma zamanını düşündü...
Hani tam da hayal ettiği gibi;yastıkta avcunun içine alıp o güzel yüzü,alnından öpüp,saçlarını koklayacağı,saçlarını sevip okşayacağı zamanı düşündü.İçinden çokluğu tarif olunamaz bir şekildeki kavuşma isteği adamı heyecanlandırdı...
Ne kadar da güzel olurdu,denizi seyretmek,el ele yürümek,konuşmak,müzik dinlemek,tam da sonbaharken hani kahverenginin her tonunu ağaçlarda seyretmek,hatta kahve demişken büyük fincanlarda birer köpüklü kahve yudumlamak...Ne de güzel olurdu...
Hasretin yakıcı rüzgarının içini kavurduğu bir daha hissetti...

Ve o Nihavent şarkının son cümlesi döküldü adamın dudaklarından...

"Görmem gözünün nûruna daldıkça sabahı"


Görmem...
Gözünün...
Nuruna...
Daldıkça...
Sabahı...


(Ümit Yaşar Oğuzcan üstada şiiri için teşekkürü bir borç bilirim...)
Fakir...

27 Eylül 2015 Pazar

Bir gün Ay'a sordular:
 
-En çok neyi seversin?
 
-Güneşin tutulup ebediyen perde altında, bir bulutun gerisinde saklı kalmasını severim.
 
-Neden ona bunu reva göresin ki?
 
-Çünkü onu kendi gözümden bile kıskanıyorum.Üstelik güneşe olan aşkımla bütün âlemi nura boğmak gelir elimden!
 
-Sözün doğruysa eğer, gece gündüz durmadan ona koşmalısın ki ona ulaşabilesin.Ona ulaştığın vakit de zaten onda yok olursun,varlığın görünmez olur.O zaman onun ışıkları seni yakar,varlığını ortadan kaldırır?Aksi takdirde hangi küstahlık ile onun önünde ışık saçabilirsin?
 
-Ben yok olunca,onun cemaliyle öyle görünmeye başlarım ki, işte o vakit halk beni parmağıyla birbirine gösterir ve onunla bir olduğumuzu asla fark etmez.




İzafiyet...
Kalabalık içindeki yanlızlık,Yanlızlık içindeki birliktelik...
Hiçbirşey göründüğü gibi değil aslında da farkına varamıyor insanoğlu.

Hikayedeki misal gibi;
Ay'ı gösterir herkes ama ışığının Güneşten geldiğini farketmezler.

Sanatçı gönülden sevdiğine bir resim çizer,şarkı,şiir yazar,ebru yapar,sazıyla taksim eder,dinleyenler sanır ki sanat yaptı..?
Yaptığı düpedüz ilan-ı aşktır sevdiğine de kimseler bilmez,beraberliklerini kimseler göremez...
Oturtur onu hayalinde karşısına yahut başını hisseder omzunda...
Sonra mı?
Sonra usul usul başlar ilan-ı aşkına...

Hem Sevda denilen şey zaten sadece sevenlerin hissettiği,görülmez bir şey değil mi...?

Öyle olmasaydı çoktan onu tam karşında somut olarak görürdün zaten...

26 Eylül 2015 Cumartesi

Ve Bunu da Bil ki Sevgili;
Seni Sevmek Duygusu
Bir Ömre Sığmayacak Kadar Büyük
ve de
Binlerce Ömür Yaşanacak Kadar Keyifli...
Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gâmın da rûzgârın görmüşüz
 
Çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde
Biz hezârân mest-i mağrûrun humârın görmüşüz

 
Top-ı âh-ı inkisâra pây-dâr olmaz yine
Kişver-i câhın nice sengîn hisârın görmüşüz
 
Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz
 
Bir hadeng-i cân-güdâz-ı âhdır sermâyesi
Biz bu meydânın nice çâbük-süvârın görmüşüz


 
Bir gün eyler dest-beste pây-gâhı cây-gâh
Bî-aded mağrûrun sadr-ı i’tibârın görmüşüz
 
Kâse-i deryûzeye tebdîl olur câm-ı murâd
Biz bu bezmin Nâbîyâ çok bâde-hârın görmüşüz
Şair Nâbi

20 Eylül 2015 Pazar

Özlemekte nedir ki?


Adam hasretinden yanmış,tükenmişti,keza sevdiği de aynı halde olmalıydı...

Yorulmuşlardı yaşananlardan.Ayrı iki dünyaları daha vardı hariçlerinde çünkü....Halbuki bir zamanlar bu ayrı olan iki dünyadan sıyrılıp kurdukları dünyalarında,hayalleriyle yaşamaktan çok mesutlardı.

Günaydınları,iyi akşamları,iyi geceleri...tüm cümleleri sanki bu kurdukları,bir oldukları dünyanın ayrı lugatıyla,ayrı sesleriyle,ayrı abecesi ile sadece ve sadece kendilerinin anladığı,hissettiği bir dille kuruluyordu.

Saatler ayrıyken çok yavaş,beraberkense o yavaşlığa inat bir şekilde koşuyordu...

Sonra ne olduysa oldu ve kara bulutlar çöktü bu dünyaya,sisler,yağmurlar,kasırgalar...

Beraber oldukları,oturup başını yaslayıp şiirler,şarkılar okudukları banklar,el ele gezdikleri sahil yolları,odun çıtırtısında sımsıkı sarılıp uzandıkları o şirin ev...

sanki hepsini bu kasırgalar,yağmurlar yıktı götürdü de,o dünyadan eser kalmadı...

Ve her biri bir tek uzunnca aidiyet ekli cümleler bekliyordu karşıdan,bir tek kelime yetecekti gözleri yaşartmaya,bir tek kelimecik...

Kurmadılar...

Neden mi?

Bunu onlar bile bilmiyorlardı,neden bu uzaklık?neden  bu sevdaya dair kelimelere suskunluk...

Sanıyorum ki bu sonsuza dek bilinmeyecek şeylerden biri olarak kalacaktı dünyada...

Adam gözleri yaşlı bir şeyler karalamaya başladı bir gece,sevdiğinden bir tek sadaya hasret olarak beklerken;



Özlemek mi?

Bunun adına Özlemek dersem şayet;

Özlemek fiilinin ne kadar az kalacağının ispatını yapmış olurum...

Özlemek ne ki bunun yanında!

Bunun adı,sanı?

Yok..!

İzahı,meali?

Yok..!

Şiirler,beyitler,kitaplar,nağmeler,gazeller,tüm sazların gizli nağmeleriyle yaptığı taksimler...

Hiçbirinde değil bu halin izahı...

Hiçbiri anlatamadı,hiçbiri anlatamayacak...

Peki bu hal nasıl anlaşılacak ey pala?

Bu hal sevenin gönlünden,sevilene hissettirildiğinde,

Bir yankı gibi de sevilenden sevene hissettirilde hissedilecek...

Hissedilecek evet,başka bir somut kavrama sokamaz kimse bu hali?

Sokmaya çalışansa?

Debelenir durur ama bir arpa boyu yol gidemez...!





Sonra şairin şiiri aklına geldi adamın,kocaman puntolarla yazılmış şekilde hemde
"Bağlanmayacaksın" diyordu şair,Bağlanmayacaksın...Tebessüm etti adam;üzüntüsünü,kahrını içinde yaşayan ama yüzündeki gülen şeklinden dolayı mutlu gibi görünen o hüzünlü palyaço  gibiydi...
Ve işte öyle bir tebessümle,için için "Özlemek" duygusundan daha üstün bir hisle bitirdi satırlarını…

 
HELE BİR CANINDAN BİLE ÇOK SEV..!
SONRA MESELA HER DAKİKA YÜZÜ,FİKRİNDEN ÇIKMASIN..!
SONRA BECEREBİLİRSEN EĞER..?
SEN BAĞLANMA ŞAİR..!
BEN BAĞLANDIM ŞAİR...HEMDE ÇOK SIKI BAĞLANDIM..!
 

17 Eylül 2015 Perşembe