31 Aralık 2015 Perşembe

Kendine iyi bak demişti adam sessizliğe bürünmezden evvel,kendine iyi bak...
 
Aylar öncesinde söylediğini anımsattı bu cümlesi;
 
"Ta en içindeyim,iyi olduğun kadar iyiyim..."
 
 
 
 
Şimdi fısıltıyla aynı cümleyi kuruyorum
 
 
 
 
kendine iyi bak...
kendine iyi bak...
kendine iyi bak...

Aşktan Hikayeler...


 
Bazen 5.000 km size dünyanın diğer ucu gibi gelebilir ama bazen de aynı odadaymışçasına yakınsınızdır...
 
Cornetto Aşk Hikayeleri

29 Aralık 2015 Salı

Sevmek için yürek
Sürdürmek için emek gerek
Sevgi ne Boğaz’da, ne mum ışığında yemek yemek, ne de pahalı bir pırlanta demek
Sevgi bir lokmada iki mutlu insan demek
Nazım Hikmet...

27 Aralık 2015 Pazar

Âmed nesîm-i sûbh-u dem Tersem ki âzâreş kûned
(Sabah rüzgarının esintisinin sevgilimi rahatsız etmesinden korkuyorum...)

Tahrîk-i zûlf-û anbereş Ez hâb'ı bîdâreş kûned
(Anber,Güzel kokulu saçlarını hareket ettirecek de,o sevgiliyi uykusundan uyandıracak bu rüzgar...)



Tenna dirna deddere dilli ney
Tenna dirna deddere dilli ney
Âh teneni ta dir ney
Teneni ta dir ney
Dir ney dir ney

Âh ye le li ye le lâ
Ye le li ye le lâ dost
Ye le li ye le lâ
Ye le li ye le lâ dost
Ez hâb'ı bîdâreş kûned

1360-1435
Abdulkadir MERAĞİ





Ten-Na-Tenenenni,Ah Yeleli gibi heceler eseri yazan kişi aşkta öyle bir noktaya gelir ki,artık söz söylemeyecek haldedir,ne söylese hislerini artık aktaramayacaktır.Bu durum dinleyene manasız gelir,ama kendisinin içinde kopan fırtınaların,yanan yangınların izahıdır,hecelerdir bunlar...





25 Aralık 2015 Cuma

"Hep sonraya ertelemek,
hep bir sonrakine,
yarının ne getireceğini bilmeden,
Bir daha bu duyguyu yaşayıp yaşamayacağını bilmeden.
Hangi sonraya!!
Sonra diye birşey yok!
Bugün var!
Belki yarın yok!"


Son Ders Aşk ve Üniversite filminden...

24 Aralık 2015 Perşembe

Herşeyden daha kıymetlidir bu alemde zaman;
Zamanı kısıtlı olanların geçirdikleri manasız anlar'a
Ah etmesi manasızdır...
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
kanatların çırpındığı kadar hafif...
Kalbinin attığı kadar canlısın
gözlerin uzağı gördüğü  kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
nefret  ettiklerin kadar kötü.
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
karşındakinin gördüğüdür rengin...
Yaşadıklarını kâr sayma
yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar
yaşarsan
yaşa,
sevdiğin kadardır ömrün...
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar
sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
güneşin seni ısıttığı kadar  sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin...

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutursun...
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
kuşlar ötebildiği kadar sevimli
bebek ağladığı kadar bebektir
ve
her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,

SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN...
Can YÜCEL




Koyu yazdım bazı kısımlarını ki anlamak anlatmak kolay olsun;

Şair Can Yücel bir tek cümleyle ne kadar güzel anlatmış herşeyi,sayfalarca şey yazdım sana,yıllardan beri izah ettim de kendimi...

Kale sandım kendimi artık,dedim ki artık yıkılmaz bir kale gibiyim gönlünde sevdiğimin...Ne olsa kâr etmez bana dimdik dururum,bilirim ki en yüce duygu sevildiğinden,özlenidiğinden,istenildiğinden ve diğer yüce duyguların tamamından adının ne olduğuna emin olduğundan daha emin...

Meğerse kumdan bir kaleymişim de,bir dalga geldi önce surlarımı aldı,anlayamadım?
Ne oluyor dememe kalmadan her bir cümleyle yığıldım yerde duran diğer kumların yanıbaşına...

Aklıma sonra bu şiir geldi;

Yalan söylemedim sana hiç

Şairin sözlerinin bir kelimesini değiştirerek dedim ki içimden;

"Bir gün bir şey söyleyeceksen eğer,bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın"

Var sen inanmak istediklerine inan,ben içimden gelen derin sevdaya...
Hz Mevlana Etme isimli şiirinde şöyle seslenir Maşuğuna;

Sen zehri şeker,şekeri zehrediyorsun,etme...

Fakirin haddi olmayarak anladığını yazmaya çalışırsa;

Senin bu halin öyle bir hale getiriyor ki beni zehir denilen şey bile şeker gibi tatlı geliyor,yenilesi,içilesi geliyor bana...

Keza mutlu zamanları,o göz göze,diz dize oturmayı arzu ettiğimiz vakitler bizim için şeker gibi,istenen,arzu edilen hallerimiz de zehir gibi acı bir hale getiriyorsun...

Etme diyor...

23 Aralık 2015 Çarşamba


Bir zamanlar bir gün sesini duyamadığında içi yanan,kavrulan bu iki insanın,bahtında günlerce sükût etmek zorunda kalması gerekeceği günler de varmış..
Olsun ne yapalım?
İçimde sevgin,hasretin büyümeye devam ediyor...

18 Aralık 2015 Cuma

Üzülme! Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, ne mutlu sana!
Elinde olmayanları söyleme bana.
Elinde olanlardan bahset can!
Geceler hep kimsesiz mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek mi?
Yitirdiğin, bir bakarsın yağmurlu bir gecede veya bir bahar sabahında karşına çıkmış.
Bil ki güzellikler de var bu hayatta.
Gel gitlerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin?
Hüzün olgunlaştırır, kaybetmek sabrı öğretir.
Hz Mevlana
Demek sen böyle salına salına bensiz gidiyorsun ey canımın canı.
Ey, dostlarının canına can katan,
Gül bahçesine böyle bensiz gitme istemem.
İstemem, ey gökkubbe, bensiz dönme
İstemem, ey ay, bensiz doğma.
İstemem, ey yeryüzü, bensiz durma
Bensiz geçme, ey zaman, istemem.
Sen benimle beraberken
Hem bu dünya güzel bana, hem o dünya güzel.
İstemem, bensiz kalma bu dünyada sen,
O dünyaya bensiz gitme, istemem.
İstemem, ey dizgin, bensiz at sürme.
İstemem, ey dil, bensiz okuma.
İstemem, ey göz, bensiz görme.
Bensiz uçup gitme, ey ruh, istemem.
Senin aydınlığındır aya ışığını veren geceleyin.
Ben bir geceyim, sen bir aysın madem,
Gökyüzünde bensiz gitme, istemem.
Gül sayesinde yanmaktan kurtulan dikene bak bir.
Sen gülsün, bense senin dikeninim madem,
Gül bahçesine bensiz gitme, istemem.
Senin gözün bende iken
Ben senin çevganın önündeyimdir.
Ne olur, öylece bak dur bana,
Bırakıp gitme beni, istemem.
O güzelle berabersen, sen ey neşe,
İstemem, sakın içme bensiz.
Hünkarın damına çıkarsan, ey bekçi,
Sakın bensiz çıkma, istemem
Bir şey yoksa bu yolda senden,
Bitik bu yola düş enlerin hali.
Ben senin izindeyim, ey izi görünmez dost,
Bensiz gitme, istemem.
Ne yazık bu yola bilmeden, rastgele girene!
Sen ey, gideceğim yolu bilen,
Sen ey yolumun ışığı, sen ey benim değneğim,
Bensiz gitme, istemem.
Onlar sadece aşk diyorlar sana,
Oysa aşk sultanı mısın sen benim.
Ey, hiç kimsenin düşüne sığmayan dost,
Bensiz gitme, istemem

17 Aralık 2015 Perşembe

Ne vakte dek böyle sen oradan,ben buradan yazmaya devam edeceğiz hasretimizi,sevgimizi..?

14 Aralık 2015 Pazartesi

Bir defasında çok yaklaştım da yine varamamıştım...
O yol bile güzeldi,seninle aynı havayı solumak,gökyüzünden düşen damlaları aynı anda seyretmek...
Keşke tüm yollar sana çıksa,yolculuklar sende bitse...
Güzel olurdu...

7 Aralık 2015 Pazartesi

4 Aralık 2015 Cuma


 
 
 
Ne Feryad Edersin Divane Bülbül
Senin Bu Feryadın Anam Gülşene Kalsın
Bu Dünyada Eremezsen Murada
Huzuru Mahşere Anam Divana Kalsın

Nesin Methedeyim Bir Kaşı Kare
Şu Sineme Açtı Anam Onulmaz Yare
Dünya Tabip Gelse Derdime Çare
Derdimin Dermanı Anam Lokmana Kalsın

Bir Can için Geçti Canım Serinden
Vücudum Kül Oldu Anam Aşkın Narından
Emrah Bir Buse ister Nazlı Yarinden
Bu Bayram Olmazsa Anam Kurbana Kalsın


Bülbüle feryadını,ah-u figanını,gülşende yani gül bahçesinde yap.buralarda seni anlayan yok,senin aşkın güle,benim aşkımsa yarime...
Sen gülistanda bense mahşerde kavuşuruz belki diye sesleniyor...

Dış güzelliğinin övülmesinin ne manası var ki güzelin diyor,bu aşk yarasını o açtı,tebabet ehlinin yapabilecek hicbirşeyi yoktur...

Canan için candan gectim,Aşkın ateşinden Şem-i Pervane oldum,yandım da...
bir defa kavuşamadım diyor...

1 Aralık 2015 Salı

Feryâd ki feryâdıma imdâd edecek yok
Efsûs ki gamdan beni âzâd edecek yok
Te'sir-i muhabbetle yıkılmış müteellim
Virane dili bir dahi âbâd edecek yok
Yâ Râb ne için zâr-ı Nigârı şu cihanda
Nâşâd edecek çoksa da dil-şâd edecek yok

Feryadım o hale geldi ki;
Bana artık yardım edebilecek,hasretimi dindirecek yok...
Ne yazık ki böyle bir gama düştüm,bu gamın kölesi oldum da bu halden beni gayri çıkartabilecek,serbestleştirecek yok...
Muhabbetler münasebetiyle yıkılmış
Enkaza dönmüş virane gönlümü toplayıp,toparlayacak yok...
Neden ağlayıp duruyorum ki?
Mutsuz edecek çok ta gönlümü şen edecek yok...

Derin bir hasret var şiirde...
tüm insanlardan rahatsız olmuş,sevdiğinden bile ses seda alamayan bir kişinin feryadı...
Kederini alabilecek sevdiğinden başka kişinin kalmadığını fakat sevdiğiyle de muhabbet halinde olamadığından da daima acı,keder,gözyaşı,feryad içinde olduğunu ifade ediyor...

16 Kasım 2015 Pazartesi

Bayramda kapı kapı şeker toplayan çocuklar gibiyim;
Hangi kapıya gitsem sanki hep sen?
Ve her kapıdan hasretini topluyorum...
Çantam doldu,ceplerim doldu
Gönlüm doldu hasretinle...
Ama hala göz kırparak "hadi,haadi" diyerek
Taşan ceplerime hasret tıkıştırılıyor...
Gönül dolusu hasretler içerisindeyim
Aklımda,fikrimde hep sen ve cümlelerim hep  keşkeli...
Biter mi bu hazan mevsimi?
Kapıya dayanır da,kırarcasına çalar mı?
Yokluğuyla beni böyle hüzünlere garkeden Vuslat...

13 Kasım 2015 Cuma

Günaydın sözünü senden duymadan gün aydın olmuyor...

12 Kasım 2015 Perşembe

Keşke bitse bu günler...
Huzur gelse mesela?
Farkındayım herşeyi biz getirip,goturuz de...
Ne bileyim işte,ne dedigimi biliyorum ne de yaptigimi...
Bir şey var kı onu çok iyi biliyorum;
Özledim...Hemde çok özledim...

10 Kasım 2015 Salı

"Hoşter ân bâşed ki sırr-ı dilberân
Gofte âyed der hadis-i digerân"

Mesneviden bir beyit...

"Sevgiliye ait sırların,başkalarına ait sözler içinde söylenmesi daha güzeldir"


Fakirin içine doğan mana şu ki;

"Tüm kurduğum cümlelerde senden bahsederim
Güzeli,iyiyi anlatırken seni tasvir ederim
Ama dinleyenler zannederler ki gülden,bülbülden dem vurmadayım.."

8 Kasım 2015 Pazar

Birşeye bağlılık,bağlımlılık,aidiyet,teslimiyet,hayat ışığı,enerjiniz yahut ne ise insanın lugatından buna benzer kelimeler...
Böyle bir hal varken
Hani diyelim artık o bağlı olunanla teşrik-i mesaim azaldı.
Malum insanız ve yaratılışın geregi hatta kanunu gereği herrşeye,şarta ünsiyet,alışkanlık sağlama durumumuz var...
Bu teşrik-i mesainin yokluğuna alıştımsa artık aynı bağlılıktan bahsedebilirmiyim bilmiyorum ?

Birşeyin yokluğuna alışmak,farkında olmadan o şeyden eksilmek değil midir?
Ya da nedir bunun ismi...
Acelem yok hiçbirşey için
Yine olacak olan,olmayacak mı?
Zamanı geldikçe yaşanılması gerekenler yaşanmayacak mı istenilen yahut istenilmeyen şekilde?
İşte bahis olunan
"Ne doğan güne hükmüm geçer"
Hali bu hal...

6 Kasım 2015 Cuma

Elbette , elbette" diyordu Pir Efendimiz Mevlana bir mektubunda.

"Özlemek karşılıklıdır, Sevgi de iki
taraftan olur, dostluk da...
Özlemin dilemenin artışı iki taraftandır.
... İster Hak'la olsun, ister halkla...
Asla tek taraflı olamaz. Olmamıştır..
Şimdi mektubu bitirirken, anlatmak
istediklerimin hiç birini tam olarak
aydınlatmayan; ama aynı zamanda hiç
birini karanlıkta bırakmayan ay ışığına
benzer bir duygunun satırlarımın
hepsinin üzerine düştüğünü
hissediyorum.
-"Şüphesiz 'O' dilediğinden uzaklığı
kaldırır" diyor. Dilediğini dilediğiyle bir
araya getirir. Ayrılık yolunu gösterenin,
kavuşma yolunu da kolaylaştırmasını
diliyorum...

3 Kasım 2015 Salı

Aşkı şerh etmek

 
 
 
Aşkı şerh etmek ve anlatmak için ne söylersem söyliyeyim…
Asıl aşka gelince o sözlerden mahcup olurum...
Dilin tefsiri gerçi pek aydınlatıcıdır,
fakat dile düşmeyen aşk daha aydındır...
Çünkü kalem, yazmada koşup durmaktadır
Ama aşk bahsine gelince aciz kalır.
(Hz Mevlana)
 
 
(Eser ve Resim alıntıdır)

Eski şiirlerden

Gezdim ne kadar meyhane varsa
şarabın lezzetinde seni aradım
yitirdim arzularımı sarhoşluğumda
bütün gün nerede bir sarışın görsem
hemen ellerimi açıyorum
sen misin diyorum
sensen gel...
derken yoldan sevgililer geçiyor elleri ellerinde mesut...
seni düşünüyorum kim bilir neredesin
Hangi rüzgar okşuyor bilmem ki saçlarını
O sarı saçlarını
Hangi gözler görüyor o pespembe yanakları
o yemyeşil gözleri
az sonra minarelerde ezan sesleri
büsbütün kutsallığında gecenin
ve yine seni sayıklıyorum
düşünüyorum ki sen yoksun
arıyorum bütün gözlerde seni
bulamıyorum!
bütün gecem seni aramakla geçiyor
her yerde senin hayalini görüyorum
yaklaştıkça kaçıyorsun
bir an ellerini tutuyorum sıcak,sıcacık...
fakat kayboluyorsun birden.
odamda dolaşıyorum hiç durmadan
sanki bir aşkın çevresinde dönmekteyim
kapıdan sesler geliyor
Seni düşünüyorum!
ama yokluğun da düşüncelerim
uykumda gelmiyor ki uyuyayım...
uyumak istemiyorum daha doğrusu
cebimden resmini çıkarıyorum en son.
öpüyor,öpüyor,öpüyorum
yaşlarla ıslatıyorum dudaklarını
hiç kurutmadan seni arıyorum
gün ağrıncaya,sabah oluncaya kadar
ve yine gözlerinde gözlerim
gözlerinde görüyorum hasreti
o yeşil,yemyeşil gözlerinde...
Seni seviyorum..


(Bahse konu radyo programından alıntıdır)
Hayat artık Nihavend kadar neşe dolu değil...
Bir Hüzzam nağmesi kadar buğulu ve rutubetli...

Dede efendinin bir şarkısı sanıyorum bu hali en güzel izah eden güfte...


Ey gül-i bağ-ı edâ
Sana oldum müptelâ...
Gel bana eyle vefâ
Sana oldum müptelâ...
Sevdiğim sardığım
Sana oldum müptelâ...

Aman ey nevres fidan
Yandı canım el-aman...
Bu sözüme gel inan
Sana oldum müptelâ...



 
(Eser ve Resim alıntıdır)
 

2 Kasım 2015 Pazartesi

Seni ezberliyorum bu akşam
Saçların,kaşların ve dudaklarından öte
Yalnız sen dilime tespih olmuşsun
Sabahlara dek ne hayaller kuruyorum bir bilsen
Bilsen yanlızlığımda seni haykırdığımı
Bırak!
Bırak kendimce ağlıyım kendimce güleyim
Bu karanlık sokaklarda
Bir gece düşünüyorum durmadan

Sen ve ben
Yapa yalnıız bir tango sesi
Ellerin ellerimde dönüyoruz!
Bir saçların dökülüyor omuzlarına
Ve dudaklarında aynı gülüş
Seni seviyorum sevmek dedikleri buysa!
Ayırmayın bizi...
uzun yıllar ötesi yine dudakların dudaklarımda olsa
Ne olur sanki?
Umut dünyası bu bitanem bekle bekle beni
Arzularınla başbaşa
Ve dünyanın en mutlu insanının kalbinde aşk
Ağzında seni sevmek hecesi
Geliyorum,geliyorum unutma bir sonbahar gecesi...
Tek dileğim ne biliyormusun?
Bütün bu kaygılardan ırak
Bütün,bütün bu kaygılardan uzak
Yalnız ve yalnız seninle olmak...
Bir gün yanlızlık şarkısı dudaklarda karanfilleşir
Ve o gece seni ezberlerim
Saçların,kaşların ve dudaklarından öte...



(1990lı yıllarda dinlediğim radyodaki şiir programından alıntıdır.)
Hayat artık Nihavend kadar neşe dolu değil...
Bir Hüzzam nağmesi kadar buğulu ve rutubetli...

Dede efendinin bir şarkısı sanıyorum bu hali en güzel izah eden güfte...


Ey gül-i bağ-ı edâ
Sana oldum müptelâ...
Gel bana eyle vefâ
Sana oldum müptelâ...
Sevdiğim sardığım
Sana oldum müptelâ...

Aman ey nevres fidan
Yandı canım el-aman...
Bu sözüme gel inan
Sana oldum müptelâ...




1 Kasım 2015 Pazar

Şimdi;güzel yüzünü seyrederek,en azından bu kadarıyla hasretini giderme vakti...
Aramızdaki mesafeler;uçakla uçarken aşağıda kesif bir şekilde,sanki üstüne atlasan seni üzerlerinde tutacakmışcasına gökyüzünde asılı duran bulutlar gibi...
Görünürde "varlar" sadece
Oysa hepsi yok kadar etkisiz...

İşte mesafelerde böyle...
Var gibiler ama sanki yanıbaşındasın...

31 Ekim 2015 Cumartesi

Nerede olursan ol
Nerede olursam olayım
Hep beraberiz,Hep içimde beni ısıtansın...

27 Ekim 2015 Salı

Bir gün gelir hiç hayatında olmayan biri gelir,girer hayatına...
Öyle bir girer ki sanki hep ondan önce hiç hayat yokmuşcasına...
Sanki hep yanlızmışsın da tüm boşluğunu tamamlamak için görevlendirilmiş biriymiş gibi girer...
Bir kelimesiyle adeta hayatiyet bulurmuş gibi hissedersin...
Sonra başka bir gün gelir;
Tüm bu ünsiyet,bu teşvik-i mesai sona erer
O zaman da sanki tüm dünya,insanlık,kuşlar,çicekler bu alemi terketmişte,bir başına kalmışlığı,sonbaharı,yanlızlığı iliklerinde hissedersin...

23 Ekim 2015 Cuma

Kalabalıktaki yanlızlık...
İnsan herkesin,herşeyin kıymetini kaybettiğinde,uzaklaştığında daha iyi anlıyor...

20 Ekim 2015 Salı

Bir Tiyatrocunun söylediği gibi;

Yanlızlık gece ayazında sabaha kadar beklemek gibidir,
Isınmak için güneşin doğmasını beklersin ama o güneş hiç doğmaz...

17 Ekim 2015 Cumartesi

Özsöz...

 
 
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden…
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…
 
Can YÜCEL
 
 
 
Ben böyle yaşayamadım
Bağlandım...
Artık
Söyleme sona erdi
Hayalinle baş başayım...
Fakir

13 Ekim 2015 Salı

Romeo&Juliet

Romeo:
Ancak senle yaşar ruhum!
Juliet:

Binlerce kez iyi geceler sana!
Romeo:

Binlerce kez kahrolsun gece, senin ışığın yok ise
Öğrenciler nasıl ayrılırsa ders kitaplarından
Öyle koşar seven sevdiğine giderken
Okula nasıl canı sıkkın giderse öğrenciler,
Öyle ayrılır seven sevdiğinden.

Juliet:
Hişt, Romeo, Hişt. Doğancı sesi gerek
Ayartmak için bu erkek şahini!
Kırık olur tutsaklığın sesi gür sesle konuşamaz;
İnletirdim yoksa yankının uyuduğu mağarayı.
Sesi benimkinden de çok kısılıncaya dek
Durmadan söyletirdim onun rüzgar sesine Romeo’nun adını
Romeo!

Romeo:
Ruhum ağırıyor benim adımla!
Geceleri ne de gümüşsü ses verir sevenlerin dilleri,
En yumuşak müziktir dinleyen kulaklara.

Juliet:
Romeo!
Romeo:
Söyle sevgilim.
Juliet:
Yarın saat kaçta göndereyim?
Romeo:
Dokuzda.
Juliet:
Mutlak gönderirim; daha yirmi yıl var sanki
Unuttum neden geri çağırdığımı seni.

Romeo:
Anımsayıncaya dek beklerim burada.
Juliet:
Büsbütün unuturum sen beklersen orada,
Anımsadığım için seninle olmanın hazzını.
Romeo:
Ben de beklerim sen unutasın diye,
Unuttuğumdan bu evden başkasını.

Juliet:
Neredeyse sabah olacak; artık git sen;

Yine de şımarık bir çocuğun kuşu gibi uzağa gitme;
Yaramazın elinden bir parça salıverip de
Sonra da verdiği özgürlüğü kıskanıp
İpek bir iplikle geri çektiği
Bukağı burulmuş bir tutsak gibi.

Romeo:
Keşke kuşun olsaydım!
Juliet:
Ne iyi olurdu tatlım!
Ama çok seveyim derken öldürürdüm seni.
İyi geceler! Romeo'm elveda!
Ayrılık öyle tatlı bir keder ki
Sabaha dek iyi geceler sana!

Romeo:
Uyku barınsın gözlerinde barış da gönlünde
Uyku da ben olsam barış da, ne tatlı bir dinlenme olur!

Fatih Sultan Mehmet Han'ın şiiri -3- (SON)




Gam beyabanına her gün eylese seyr ü sefer
Her gece mihnet- serâ-yı firkate mihmân olup
Sevdiğinden ayrı kaldığı her vakit onu çöllerde bir başına dolaşan bedbaht bedeviye benzetilebiliriz ve bu çölünde adı olsa olsa hüzün çölü olur.
Aşığın vakti gecenin karanlığıdır.Ve karanlık çökünce yani her gece bu Aşığa acı,keder,hüzün dost olur.
 

 
Verseler mülki cihanın tac-u taht-ı devletun
Avnî köyün terkin etmez başına sultan olup
Aşığın mal,mülkle bir ünsiyeti yoktur.Dünyanın sultanı olmayı vaadetseler,başına taçlar taksalar dahi Bu Aşık senin diyarın terkedemez...





Sürç-i lisan ettiysek affola...Fakirin gönlünden geldiği gibi tam bir mealen çeviri değildir olamaz.Sevda denilen şey;her iki sevilen arasında bile farklı farklıyken;Sevda denilen his her gönülde başka başka değil mi..?

Fatih Sultan Mehmet Han'ın şiiri -2-





Her ne denlü cevrler görse vefalar eylese
Her ne denlü gülseler hâline ol giryân olup
Her türlü eziyetler görüp,ızdırap çekse,sevgisine bağlılığını arttırsa,hatta onunla herkes alay etse,gülseler haline...
O bu aşktan gözyaşları içinde olsa da aşık bu halinden vazgeçmez
 
Râz-ı aşkı aşikâr etmeğe takat bulmasa
Sinesinde nâvek-i dil-dûzlar pinhân olup
Aşk adeta Aşığın sinesinde kimselerin göremediği gizli oklarla yaralar açar,onu biçare eder.İşte bu yaralı halinden dolayı Aşık aşkını izah etmeye,ortaya çıkartmaya güç bulamaz
 
Dilberinden rahme er olmazsa ol dil hastaya
Kimseler derdine derman edemez imkan olup
O gönlünden hastalanan kişi aşığının dizinin dibinde olmazsa ona hiçbir tabipten,ilaçtan fayda yoktur.Ancak sevdiği ona derman olur
Keşke...
Keşke...
Keşke...
Keşke...
Keşke...
 
 
 

Gökyüzünde,Gökkuşağının üstünde bir yerde...


Dostlar elimi sıkar ve nasılsın diye sorarlar...

Aslında Seni Seviyorum derler...



Fragmanda o kadar çok mana var ki anlayabilene...

12 Ekim 2015 Pazartesi

Fatih Sultan Mehmed Han'ın şiiri -1-

Sultanın şiirine şerh yapmak haddimize değil elbette fakat bir garip sevdalı olarak ta "Sevenin halinden sevenler anlar" manasıyla bir iki karalayayım istedim.
Hem belki okuduğunda,can-ı gönlünde,hani o taa derinlerde bulunduğum yerden içinde,yüreğinde bir güneş doğar,bir kıpırdanma,bir tebessüm olur diye...
 



Ağlasa âşık belâ-yı hicr ile nâlân olup
Gözlerinden akan anun yaş yerine kan olup

Aşık ayrılık ateşinin yanıklığıyla inleyerek ağladığında,gözlerinden yaş değil kan akar...
 
Geh cefâ kûhı gubârından urunse kisveti
Geh belâ vadisini geşt eylese üryân olup
 
Aşık ya cefa dağının tozlarıyla giyinmelidir Ferhad gibi,ya da çölde Mecnun olup giyinmeden dolaşmalıdır.
 
 
Ferhad dağları delmeye karar verip elindeki çekiç'i vurur,vurur,vurur...
Küçücük bir parça kayadan kopar işte o an aşkın gücü baş gösterir ve kendi kendine o güçle;
"Dayan Ferhad!Çoğu gitti azı kaldı" der.
Bu eylemi yaptıran,o cümleyi kurduran Aşktır...
 
 


 

11 Ekim 2015 Pazar

O kadar çok ki..

Hasretten,Sevgiden bahsettikleri esnada;

"O kadar çok ki dedi adam..."

"Gönlüm diye başlayacağım daa" dedi  amabayanın uykusunun geldiğini,firak vaktinin kapıyı tokmakladığını hatırladı...

Konuşsa sabaha kadar değil günlerce,gecelerce konuşulabilir bir hali vardı o an üzerinde konuştukları sevginin,özlemin.

Adam sevdiğinin uyuması lazım geldiğini biliyordu ve yine biliyordu ki hayaliyle başbaşa kalacak bir kaç dakika sonra...

Sonra içinden söyledi o kalan kelimeleri sevdiğinin hayaline;

"Sevgin bende o kadar çok ki;Sen ancak benim şu gönlümün sonsuzluğuna sığabilirisin..."
Olsa da hani şimdi binler hatta milyonlar okusa bu yazımı;
Onların da önünde haykırsam;
Çok Özledim Seni diye..?
Tesiri artar mı Özlem duygumu hissetmende...
 
Ya da bir tenha da başbaşayken...
Fısıltının dahi duyulduğu cinsten bir yerde;
Baksam yüzüne de Özledim desem...

29 Eylül 2015 Salı

Adam hasret içerisinde dudaklarında Nihavent bir şarkı fısıldıyordu,sesinin hep ukala ve çirkin olduğunu biliyordu ama nasılsa odada kimse yoktu,hayalindeki sevdiği ve adam yanlızdılar...

"Bir kerre bakanlar unutur derdi günahı"


Gözlerinde sanki ömründe o güzelliği ilk defa görmüşçesine şaşkın ve hayretli hal vardı!O çok beğendiği resme dikkatle bakıyordu...

"Görmem gözünün nûruna daldıkça sabahı"

Resimdeki kadının elbisesinin rengi siyahtı ve siyahı eskiden o kadar da çok sevmeyen kendisine şaşırıyordu adam..!

"Ben hiç bu kadar sevmedim ömrümce siyahı" diye şarkıyı okurken aklından bu geçiyordu,haklıydı şair evet!Ömrünce bu kadar sevmemişti siyahı adam...

Bir çok geceler o resimle uyumuş,o resimle uyanmıştı tebessümle...Kimi zaman fecre kadar hatta o resmi seyretmişti sanki gerçekten yatağındaymışçasına...

Sabahladıkları günleri anımsayarak,ne zaman olacağını değil,olacağı bile şüpheli olan kavuşma zamanını düşündü...
Hani tam da hayal ettiği gibi;yastıkta avcunun içine alıp o güzel yüzü,alnından öpüp,saçlarını koklayacağı,saçlarını sevip okşayacağı zamanı düşündü.İçinden çokluğu tarif olunamaz bir şekildeki kavuşma isteği adamı heyecanlandırdı...
Ne kadar da güzel olurdu,denizi seyretmek,el ele yürümek,konuşmak,müzik dinlemek,tam da sonbaharken hani kahverenginin her tonunu ağaçlarda seyretmek,hatta kahve demişken büyük fincanlarda birer köpüklü kahve yudumlamak...Ne de güzel olurdu...
Hasretin yakıcı rüzgarının içini kavurduğu bir daha hissetti...

Ve o Nihavent şarkının son cümlesi döküldü adamın dudaklarından...

"Görmem gözünün nûruna daldıkça sabahı"


Görmem...
Gözünün...
Nuruna...
Daldıkça...
Sabahı...


(Ümit Yaşar Oğuzcan üstada şiiri için teşekkürü bir borç bilirim...)
Fakir...

27 Eylül 2015 Pazar

Bir gün Ay'a sordular:
 
-En çok neyi seversin?
 
-Güneşin tutulup ebediyen perde altında, bir bulutun gerisinde saklı kalmasını severim.
 
-Neden ona bunu reva göresin ki?
 
-Çünkü onu kendi gözümden bile kıskanıyorum.Üstelik güneşe olan aşkımla bütün âlemi nura boğmak gelir elimden!
 
-Sözün doğruysa eğer, gece gündüz durmadan ona koşmalısın ki ona ulaşabilesin.Ona ulaştığın vakit de zaten onda yok olursun,varlığın görünmez olur.O zaman onun ışıkları seni yakar,varlığını ortadan kaldırır?Aksi takdirde hangi küstahlık ile onun önünde ışık saçabilirsin?
 
-Ben yok olunca,onun cemaliyle öyle görünmeye başlarım ki, işte o vakit halk beni parmağıyla birbirine gösterir ve onunla bir olduğumuzu asla fark etmez.




İzafiyet...
Kalabalık içindeki yanlızlık,Yanlızlık içindeki birliktelik...
Hiçbirşey göründüğü gibi değil aslında da farkına varamıyor insanoğlu.

Hikayedeki misal gibi;
Ay'ı gösterir herkes ama ışığının Güneşten geldiğini farketmezler.

Sanatçı gönülden sevdiğine bir resim çizer,şarkı,şiir yazar,ebru yapar,sazıyla taksim eder,dinleyenler sanır ki sanat yaptı..?
Yaptığı düpedüz ilan-ı aşktır sevdiğine de kimseler bilmez,beraberliklerini kimseler göremez...
Oturtur onu hayalinde karşısına yahut başını hisseder omzunda...
Sonra mı?
Sonra usul usul başlar ilan-ı aşkına...

Hem Sevda denilen şey zaten sadece sevenlerin hissettiği,görülmez bir şey değil mi...?

Öyle olmasaydı çoktan onu tam karşında somut olarak görürdün zaten...

26 Eylül 2015 Cumartesi

Ve Bunu da Bil ki Sevgili;
Seni Sevmek Duygusu
Bir Ömre Sığmayacak Kadar Büyük
ve de
Binlerce Ömür Yaşanacak Kadar Keyifli...
Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gâmın da rûzgârın görmüşüz
 
Çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde
Biz hezârân mest-i mağrûrun humârın görmüşüz

 
Top-ı âh-ı inkisâra pây-dâr olmaz yine
Kişver-i câhın nice sengîn hisârın görmüşüz
 
Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz
 
Bir hadeng-i cân-güdâz-ı âhdır sermâyesi
Biz bu meydânın nice çâbük-süvârın görmüşüz


 
Bir gün eyler dest-beste pây-gâhı cây-gâh
Bî-aded mağrûrun sadr-ı i’tibârın görmüşüz
 
Kâse-i deryûzeye tebdîl olur câm-ı murâd
Biz bu bezmin Nâbîyâ çok bâde-hârın görmüşüz
Şair Nâbi

20 Eylül 2015 Pazar

Özlemekte nedir ki?


Adam hasretinden yanmış,tükenmişti,keza sevdiği de aynı halde olmalıydı...

Yorulmuşlardı yaşananlardan.Ayrı iki dünyaları daha vardı hariçlerinde çünkü....Halbuki bir zamanlar bu ayrı olan iki dünyadan sıyrılıp kurdukları dünyalarında,hayalleriyle yaşamaktan çok mesutlardı.

Günaydınları,iyi akşamları,iyi geceleri...tüm cümleleri sanki bu kurdukları,bir oldukları dünyanın ayrı lugatıyla,ayrı sesleriyle,ayrı abecesi ile sadece ve sadece kendilerinin anladığı,hissettiği bir dille kuruluyordu.

Saatler ayrıyken çok yavaş,beraberkense o yavaşlığa inat bir şekilde koşuyordu...

Sonra ne olduysa oldu ve kara bulutlar çöktü bu dünyaya,sisler,yağmurlar,kasırgalar...

Beraber oldukları,oturup başını yaslayıp şiirler,şarkılar okudukları banklar,el ele gezdikleri sahil yolları,odun çıtırtısında sımsıkı sarılıp uzandıkları o şirin ev...

sanki hepsini bu kasırgalar,yağmurlar yıktı götürdü de,o dünyadan eser kalmadı...

Ve her biri bir tek uzunnca aidiyet ekli cümleler bekliyordu karşıdan,bir tek kelime yetecekti gözleri yaşartmaya,bir tek kelimecik...

Kurmadılar...

Neden mi?

Bunu onlar bile bilmiyorlardı,neden bu uzaklık?neden  bu sevdaya dair kelimelere suskunluk...

Sanıyorum ki bu sonsuza dek bilinmeyecek şeylerden biri olarak kalacaktı dünyada...

Adam gözleri yaşlı bir şeyler karalamaya başladı bir gece,sevdiğinden bir tek sadaya hasret olarak beklerken;



Özlemek mi?

Bunun adına Özlemek dersem şayet;

Özlemek fiilinin ne kadar az kalacağının ispatını yapmış olurum...

Özlemek ne ki bunun yanında!

Bunun adı,sanı?

Yok..!

İzahı,meali?

Yok..!

Şiirler,beyitler,kitaplar,nağmeler,gazeller,tüm sazların gizli nağmeleriyle yaptığı taksimler...

Hiçbirinde değil bu halin izahı...

Hiçbiri anlatamadı,hiçbiri anlatamayacak...

Peki bu hal nasıl anlaşılacak ey pala?

Bu hal sevenin gönlünden,sevilene hissettirildiğinde,

Bir yankı gibi de sevilenden sevene hissettirilde hissedilecek...

Hissedilecek evet,başka bir somut kavrama sokamaz kimse bu hali?

Sokmaya çalışansa?

Debelenir durur ama bir arpa boyu yol gidemez...!





Sonra şairin şiiri aklına geldi adamın,kocaman puntolarla yazılmış şekilde hemde
"Bağlanmayacaksın" diyordu şair,Bağlanmayacaksın...Tebessüm etti adam;üzüntüsünü,kahrını içinde yaşayan ama yüzündeki gülen şeklinden dolayı mutlu gibi görünen o hüzünlü palyaço  gibiydi...
Ve işte öyle bir tebessümle,için için "Özlemek" duygusundan daha üstün bir hisle bitirdi satırlarını…

 
HELE BİR CANINDAN BİLE ÇOK SEV..!
SONRA MESELA HER DAKİKA YÜZÜ,FİKRİNDEN ÇIKMASIN..!
SONRA BECEREBİLİRSEN EĞER..?
SEN BAĞLANMA ŞAİR..!
BEN BAĞLANDIM ŞAİR...HEMDE ÇOK SIKI BAĞLANDIM..!
 

17 Eylül 2015 Perşembe

30 Ağustos 2015 Pazar

Gel Birbirimizin Kadrini Bilelim...

Günlerdir sık sık aklıma gelen bir cümle;

"Gel birbirimizin kadrini bilelim...
Çünkü ansızın ayrılacağız birbirimizden..."


Hz Mevlana,bir çok sebepten dolayı bir süreliğine Hz Şemsten ayrılır,bu ayrılığa dayanamaz,üzüntülere gark olur ve evladını gördüğü bir rüya üzerine Şam'a yollar,evladı yola çıkmadan evvel de ona şöyle söyler;

Gitte gel hadi.
Nefesin alıncaya kadar gel.
Göz kırpıncaya kadar gel.
Ne olur evlad hemen gel.
Gitte al onu öyle gel.

Öyle de olur,Güneşim,Ay'ım dediği Şems'i ile beraber gelir Sultan Veled...

Bir süre sonra yeniden gider ki bu gidiş kesin gidiştir ve bir daha hiç dönmeyecektir artık.Bunu bilir Hz Pir,ama hiç inanmak istemez bu bildiğine,hasretinden yanar,yakılır...
Rubailer dökülür dudaklarından;


Nerde bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
kaçan bir kul gördünüz mü ey insanlar, de,
tertemiz kokan bir kul gördünüz mü,
ay parçası bir yüzü var,
baştanbaşa fitne.

Savaş vakti tez gider, de, tellal,
barış vakti uysal olur, de.

Nerde bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
ince boylu, güler yüzlü, tatlı sözlü,
tez canlı, çevik bir kul gördünüz mü?
sırtında bir al kaftan taşıyor.

Kucağında bir rebap, elinde bir yay var, de, tellal,
çaldığı hep güzel, hep sıcak havalar, de.

Nerede bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
onun bağından bir meyva devşiren var mı ey insanlar, de,
onun gül bahçesinden bir demet gül deren var mı?

İş ki çıksın bir habercik getirsin biri ondan bana, tellal
çıksın biri ondan bana bir şeyler desin iş ki,
söyle, verdim canımı ona gitti, tellal,
verdim ona gitti.
 

Ondan her haber getirene bir hediye verir.Sarığı,Hırkası derken...

Bir gün biri gelir Güneşini gördüğünü söyler Pir'e,bir dinler ve yine hediyesini verir gelen adama.Evladı artık dayanamaz ve adamın bir sahtekar olduğunu,Hz Şemsi görmemiş olduğunu anlatır Hz Mevlanaya...

Hz Pir der ki;
"Yalanına çulumu verdim,sahisine canımı veririm.."
 
Kavuşunca ayrılık vakti,doğunca ölüm vakti,başlayınca vesselam "son"a doğru gider her şey...

Her şey böyle olmuştur,böyle de olacaktır hiç değişmez.

Bunu bilir insan da hep unutturur kendine çünkü yine aynı insan,hoşuna gitmediği şeyleri siler atar kafasından.
Hatta öyle bir atıştır ki sanki;

Yaşandıysa hiç yaşanmamış gibi,daha henüz yaşanmamışsa da hiç yaşanmayacakmış gibi siler.
Yaşanmışları unutmasa yaşayamaz der büyükler,insanın yaşadığı her acıyı,aynı şiddette her zaman hissetmesi insana dünyada yaşamasına imkan vermez de derler...

Kavuşunca ayrılık vakti filan diye karaladığım satırların hepsini biliyordum da...Sanki hiç olmayacakmış gibi düşünüyor,varsayıyordum.

Bu tam bir ayrılık değil elbette,hatta bundan sonra belki kısa veya orta süreli yaşanacak olanlar da belki tam bir ayrılık olmayacak.

Doğdum,yaşıyorum ve bir gün gelecek ve ben buralardan herkesin gittiği gibi gidicem ve o kesin gidiş öncesinde yaşananların hepsi aslında tam bir ayrılık olmayacak bizim için.


Ama sana bir sır vereyim mi?
Ben...
Sana kavuştuğumda...
Yukarıda anlattığım her şeyi çoktan kafamdan silmiş ve sanki dünyanın sonuna kadar hiç bıkmadan,hiç ara bile vermeden seninle sanki diz dize muhabbet ediyormuşum gibi hissedeceğim...











28 Ağustos 2015 Cuma

Hâl...

Bu yaşananlar bir cezaysa bana,zarar verdim sana diye hala uzaklaşmak,kaçmaksa niyetin?
Onlarca cümlelerime hala içinden bir tek sevgi dolu kelime gelmiyorsa cevaben...
Bil ki sonraları belki de bu zamanları keşkelerle anıcaksın...
Belki de iyi kilerle...?

 
Nefes yetmez,zaman geçmez oldu...

bir resim,bir şiir...


Resim Çanakkalede fakirin objektifinden...

Resmin isim babası Sunay Akın...

"Yanındaki beton binaya yaslanması gibi köhne bir evin"
"Seni bir çivi gibi çaktım çünkü beynime ve toplayıp bütün kerpetenleri attım denize..."

27 Ağustos 2015 Perşembe

gecenin bir saati uykusuzun karalama defteri

Bu sevginin tadını anlatmak imkansız...
Hani bir elmanın lezzetini anlatmak gibi;
Hayatında hiç elma yemememiş bir kişiye bu lezzet nasıl anlatılabilir ki?
Bir misal,bir kıyas verilmeden nasıl anlatılabilir?Hangi cümlelerle?
Benzeri dile gelir,kağıda düşer belki...
Kimisi serttir,kimi yumuşak?suludur?ağızda dağılır?Buna benzer cümlelerin hiçbiri gerçekten bir elmanın tadını izah edemez..?
 
Sadece lezzetin hissine varmak yeterli mi?bir de idrak kısmı var;
kişinin yaşadıklarından kendine çıkarttıkları öz hisleri...
 
işte bendeki seni anlatmam bu elmanın lezzeti gibi imkansız,ne mana ifade ettiğini,nasıl hislere garkettiğini...
Çünkü bir kişinin bendeki seni anlaması için o elmayı benim öz hislerimle tatması gerekir ki bu imkansız işte...
 
Her zaman aklımda olduğunun,kıymetinin,sana olan hislerimi ifade edebilecek bir cümle yok...Bu edilmiş klişe,beylik laflardan filan değil?şair diyor ya?
"öyle o olmadan yaşamayam gibi beylik laflar etmeyeceksin "diye...
 
O şair,hiç benim sana verdiğim kıymet gibi birine kıymet vermedi biliyorum.Çünkü o şair hiç ben olmadı?ben gibi olabilir,ben gibi herkes sevebilir,kıymet verebilir...
Hep gibi olur...bir benzerim yani...
 
Hiç kimse benim seni sevdiğim gibi sevmedi,sevemeyecek...
Bu ukalalık değil asla sevdiğim,en yücesi,en çok olanı benim demiyorum,diyemem...
 
Mana şu ki;BEN OL DA BİL...

26 Ağustos 2015 Çarşamba

Sevgilerde...

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.
Behçet Necatigil
 
 
 
Hayat bu kadar hesapsızken,sevgileri hep geniş zamanlara mı saklamak gerekir?

22 Temmuz 2015 Çarşamba

Hasretinle karalanan satırlar...

Gülşen-i hüsnüne kimler varıyor
Kim ayağın öperek yalvarıyor
Bağrımı şâne gibi kim yârıyor
Sevdiğim zülfünü kimler tarıyor


Muâllim Ahmet Feyzî Bey



Herhalde şöyle olmuş;
Sevdiğine öylesine hasret kalmış ki,
usulca bu dizeleri ancak şu manaları düşünerek fısıldamış şair...belki de fısıldamamışta fakirin gönlüne bunlar dolmuş bilinmez...


Gül güneşli ve rüzgara açık yerlerde yetişir,büyür,açar...
adeta güzellğine güzellik katmak için güneşten yardım ister,güzelliğinin kokusunu yaymak içinde rüzgarlardan...
yüzün işte böylesine güzel bir gül bahçesine benziyor,ama öyle ya bu gül bahçesinden bir vesikaya ben varamıyorum da kimler o güzelliğe varıyor,kimler o güzellik içerisinde mest oluyor...

Sultanısın gönlümün ve sen gibi sultandan bir şey dilemek için elbette ki ayaklarına kadar eğilmek gerek,kimler bu dilek için sana eğiliyor da bir şeyler dileniyor...

Güzelliğine gark olan,ayaklarına kapanıpta seninle bu hallerle muhabbet halinde olanlar yüzünden,güzelliğinden mahrum olduğum için,tarak nasıl bir insanın etinde tahribata yol açar,kanatır,yaralarsa.işte bu hasret,bu  mahrumluk hali benim gönlüme,bağrıma saplanan ve kanatan bir tarak misali içimde onulmaz yaralar açıyor...

Acaba bende böyle etkiler yapan,beni mahveden bu hasret tarağı,sende hangi etkilere sebep oluyor...?

ve o hani senin güzelliğine gark olanlar,hasretinin acısını çekmeyenler,o somut olan taraklarla senin zülüflerine dokunduklarında neler hissediyorlar?
veya soyut olarak olan taraklarla,zülüflerine yani gönlünün güzelliklerini nasıl tarıyorlar?




belki de Ahmet Fevzi Bey ile aynı devirlerde yaşamış olan Udi Hırant'ta aynı hasrete gark oldu da dedi ki;



Söyle rûhum sevdân beni kaç yıl yakacak
Ben saramadım seni eller mi saracak
Bil ki ömrüm senin aşkınla solacak
Ben saramadım seni eller mi saracak




Şemlere ve Pervanelere,Güllere ve Bülbüllere,Ferhatlara ve Şirinlere,Leylalara ve Mecnunlara tüm hasret çekipte bir demlik kavuşmayı ümit edenlere vesselam...
Fakirden selam olsun...
Aşk Olsun...



Sahi...?
Söyle,
Ruhum...
Sevdân beni kaç yıl yakacak...

12 Haziran 2015 Cuma

ömür

Hani insan sevdiği bir yiyeceğin ilk lokmasını keyifle ağzına atar;
Hiç bir an gelip te bundan doyacağım veya bu yiyecek bitecek bir zaman sonra diye düşünmez...
O kişide o anın zevki vardır çünkü,o an yenilen şeyin lezzeti.
Bir gün belki hiç istemesek,hiç kabul etmesek te birimiz gitmek zorunda olacak,birimiz kalmışlığın hüznünü yaşayacak ama bir ömür bunları sürekli unutmadan yaşanmaz ki..?
ve öylesi bir şeye ömür değil,zulüm denir be sevdiğim...

bilirim ki;
Ne sahibim bu yerde,ne kiracı,sadece bir ömürlük misafirim ben...
ve bilirim ki;
Seni gönlüne öyle bir kazıdı ki bu Pala...öyle işte..!

.)

10 Haziran 2015 Çarşamba

Beyhude cümleler...

Gönül seni herşeye benzetebilir diyorum fakat aslında benzettigini sanar...
Bende bilirim deli gönlüm de,sen hiç bir şeye benzemezsin sevdigim..!
Benzetemem bir güzel çiceğe,o güzel çicek senin yanında solar bilirim.
En keyifli dakikalarda bile sen yoksan zulüm olur.Ben seni isterim,sana deli divane olan bu gönül seni ister...
her kelime çabalar sevgimi sana aktarabilsin diye ama...nafile...hicbir kelime anlatamıyor senin güzelligini,sevdamı,yangınımı...
Gönül pervanen oldu da etrafında dolanıyor,müptelan oldu da senden başkasını düşünemiyor...
Ne desem de daha çok bilsen,daha çok hissetsen sevgimi..?
Hasretinden doğan bir hüzünlü Seni Seviyorum cümlesi çıksa dudaklarımdan,güzelliğini seyrederken...
Bir parca daha çok hissettirir mi halimi..?

9 Haziran 2015 Salı

Gül Yine Sen...Gül Yeniden...Herşey Güzel Gülünce...

 
 
Neden küskünsün gönül? Sızlayan yaran mı var?
Neden sustun ey bülbül, Ah! Neden
Bağrında diken mi var
Bak! Ne güzel dünya! Ah! Ne kısa hayat
Sil gözünü, sen sağsın ya,
Kederi kalbinden sil, at!
Gül, yine sen, Gül, yeniden
Güller açsın yüzünde.
Gül yine sen, Gül yeniden.
Her şey güzel gülünce…
Küsseydi dal rüzgâra, Açmazdı bin bir çiçek
Sakın küsme bahtına, Dileğin olsun gerçek
Bak! Ne güzel dünya! Ah! Ne kısa hayat
Sil gözünü, sen sağsın ya!
Kederi kalbinden sil, at!
Gül, yine sen, Gül, yeniden
Güller açsın yüzünde.
Gül yine sen, Gül yeniden.
Her şey güzel gülünce…

31 Mayıs 2015 Pazar

zaman izafi bir kavram...
1 gün mesela evinden uzaklara gidecekler için ne kadar kısa sürede geçer;
aynı gün evine döneceğe ne kadar geçmez...

Hasret çeken Sevgiliye;
Saatler geçmez!Dakikalar geçmez..!
Günlerle yarışır,güreşir de...
o Sevgili hep yenik düşer,hep mağlup...

Yardan uzak bir an bile zulüm gelir sevene...
iyi ki geldin...
hoş geldin...

27 Mayıs 2015 Çarşamba

sevene sevgilisi bir bardak çay gibi gelir bazen

Seni güzel olan herşeye benzetebilir bu yüreğim;
Çünkü;
Güzelliğine çirkin olan hiçbirşey yaklaşamaz...

 
 
Bir bardak çay olsan mesela?
Şöyle karlı bir İstanbul kışının günü,yanında simit...
Yer Kızkulesi olsa,bankta oturmuşuz karşımızda,tümm zarifliği?
Soğuga,yağan kar tanelerine inat,
İçimi Sevdan gibi ısıtabilir her zerresiyle...

20 Mayıs 2015 Çarşamba

bu aşkın öznesi sensin yüklemi ben…

"bu aşkın öznesi sensin yüklemi ben…"

bu aşkın öznesi sensin
yüklemi ben…

sağır geceler sesimi duyurur mu
lümpen saatler
bir ışık huzmesi çöker ansızın
her an esir düşerim yalnızlığa
sensizliğe çıkar yollar
vurgun
sokaklarda yorgun bekleyişlerim…

bu
aşkın öznesi sensin
yüklemi ben…

sağır tüm saatler
lügatimdeki tüm sözceler kayıp seni anlatmaya
yıkım tüm şehirler
bu
şiir gibi
tarumar olan savaş meydanındaki enkaz gibi…

bu aşkın öznesi sensin sevgilim
yüklemi ben…

acısı haz, kıpırtısı tatlı
bıraktığı tesir muammada saklı
aşk yok diyor birileri
kısmen de olsa var hakkı;
zaten
aşk varlıkta yok olmak aşk yaratılış aşk doğuş
öznede gizli olmak gibi
bir kayb’oluş…
yok olmadan var olmak işte
ilâhî bir s’ır…

bu
aşkın öznesi sensin sevgili
yüklemi ben…

acıma sız sızabildiğin kadar
acımasız tüm nesnelere inat
kanat vuslatımı
anlat, renklere ilham veren
sevgilim
hatırlat yeniden
aşkı
t’
aşkın, renklerinden taşan bir tablo gibi
uçarı, coşkun damlalar gibi
her damlanın alemi renklere boyaması gibi
her renk senin izin
sevgili
izini sürmek, izinde olmak, yüz sürmek toprağına
ummanında boğulmak, yeniden doğmak
aşkına…

bu
aşkın öznesi sensin sevgilim
yüklemi ben…


EDİP AHMET